Kasım 16, 2022

Okuyucudan Yazara Gönderilmemiş Bir Yorum (5)

Seni okudukça aklıma düşüyor, biliyor musun; ben de sana bir şeylerden bahsetmek isterdim. Hiç konuşulamayan şeyleri anlatmak isterdim en çok.

Mesela, kenarlarında yabani otların olduğu, küçük, tozlu bir patikada, sıcak bir yaz öğlesinde, tek başına yürürken akıldan geçenlerden. Adımlarını attıkça yerden yükselen hafif tozlardan. Seni görünce ürküp kaçan, isimlerini dahi bilmediğin börtü böceğe duyduğun yakınlıktan.

Ya da sağa sola dağılmış, varlığını unuttuğun küçük küçük yazılardan. Kim bilir ne zaman ve nasıl bir ruh haliyle yazılmışlar. Siyah, tahta, kurşun kalemle. Yazılmış ama saklanmamış, atılmamış da; öylece bırakılmışlar bir köşeye. Okuyunca insanın gözü dalar. Hatta bazen dili damağına yapışır, yutkunur.

Dili damağa yapıştırmanın verdiği o duygudan da bahsedebilmek isterdim. Dilin damağında ve içine çekersin ya. Ne konuşmak istersin, ne de susmak. O anın verdiği yoğun ve tatlı his.

Ya da odada tek başınasındır. Yapacak bir şey kalmaz ve sırtını koltuğa dayarsın. Daha doğrusu bırakırsın kendini koltuğa. Parmakların başının üzerinde kenetlenmiş, gözlerin kapalı. Sokaktan yabancısı olmadığın kesik kesik sesler gelir. O anlarda aklımdan geçenlerden bahsetmek isterdim.

Ellerimin üşümesinden. Çocukluğun inci tanesi anılarından. Çünkü bilirsin anneler o küçük üşümüş elleri avuçlarının arasına alıp Hoh! derler. Anneler Hoh! diyerek inci tanesi anılar yapabilirler.

Gözyaşları bitip, parmaklarımızla sildikten sonra, yüzümüzde kalan hafif, ince ıslaklıktan. Tüm yaşananlar unutulur, gözyaşları kurur da; o ıslaklık kalır bizde. Tenimizden içimize, ta mayamıza sızar. Silemediğimiz, önemsemediğimiz o ıslaklık; biz farkında olmadan bize karışır, bizden bir şey yapar.

Dediğim gibi; ben de sana hiç konuşulamayan bazı şeylerden bahsetmek isterdim sevgili yazar. Eğer bunlar, hiç konuşulamayan şeyler olmasalardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder