Şubat 25, 2022

Bu Bir İrade Beyanıdır


Sevgili Biladerim Mithad A. Selim'le bu bloğu açtığımızdan beri içimde bir soru: Şimdi ben buraya ne yazacağım? Sonuçta onun da, benim de yazdığımız yerlerimiz var. Aklımızda, gönlümüzde ne varsa tezgahımıza koyuyoruz. Seveni oluyor, sevmeyeni oluyor ama mal her zaman tezgahta. Öyleyse okuyucu neden onca mesaisi varken bir de burayı okuyacak? Hangi derdine derman olacak ya da hangi sevincini çoğaltacak? 

Yazmadığım günler içerisinde Bilader'e olan saygım ve sevgimden ve burayı önemsediğim için tüm bunları düşündüm. Her şeyden önce okuyucu için yazılması fikri pek aklıma yatmadı. Sonuçsuz bir çaba. Milyonlar içinde nasıl bir ortak payda bulacaksın da insanları memnun edeceksin? Mümkün değil. İkinci sorun ben aynı benim, kişisel bloguma yazdığımdan farklı bir şeyleri nasıl yazabilirim ki? Bu da gerçekçi değil. 

Sözün başında söylediğim gibi, bu bloga "Ne" yazacağıma ve "Neden" yazacağıma karar vermek benim için hiç de kolay olmadı. Ama buldum.

Buraya yazmak istiyorum çünkü; buraya yazdıklarımın kalıcı olmasını, silinmemesini istiyorum. 2005'den bu yana iyi kötü blog dünyasının içindeyim. Farklı farklı bloglarda yüzlerce yazı yazsam da, bir zaman sonra hepsini sildim. Şu an yazdığım Onikinci Kattan Hikayeleri de sileceğimi adım gibi biliyorum. Belki diyorum, burası kalır. O yüzden burada yazacaklarıma biraz daha özen göstereceğimi, kişisel blogumda yaptığım gibi her dilimin ucuna geleni söylemeyeceğimi düşünüyorum. İstiyorum ki, kıymetli bir şey olsun. Zamandan, yerlerden ve insanlardan bağımsız olsun ama yine de sadece insana ilişkin olsun. Yıllar sonra beni hiç tanımayan biri okuduğunda da keyif alsın, azıcık da olsa içi ferahlasın. 

Bu isteğin oldukça iddialı olduğunun farkındayım. Öyleyse işe nasıl yazmayacağımla ve ne yazmayacağımla başlamalıyım. 

Nasıl yazmayacağım? 
  • Yazılarımda alıntı olmayacak. Etkilendiğim bir düşünce, söz, fikir olabilir ama asla doğrudan bir alıntı olmayacak.
  • Herhangi bir link, fotoğraf, resim, video ya da ses kullanılmayacak. 
  • Kontrol edilip, düzeltilmeden yayınlanmayacak.
  • Yazılar dağınık ve amaçsız olmayacak. İçinde bir değer önerisi barındıracak. 
  • Üslup, açık ve nezaketli olacak. Çocuklar da okuyabilecek. 

Peki ne yazmayacağım? 

Bu sorunun cevabı çok açık ve net: Aşk hakkında yazmayacağım. Çünkü aşk da tıpkı insan hakları gibi içi çoktan boşaltılmış kavramlardan. Dünyanın her yerinde, milyarlarca insan, her an, onlar hakkında konuşuyor, dinliyor, alıyor, satıyor, yazıyor, çiziyor, refere ediyor, para kazanıyor, suyunu sıkıyor, turşusunu kuruyor ama günün sonunda bir de bakıyoruz ki; benim kel başıma sürecek kadar bile ne insan hakları var ortada ne de aşk! O yüzden bu blogdaki yazılarımda aşk olmayacak. İnsana dair her şey olacak ama o olmayacak. Belki böylece ona hak ettiği değeri tekrar kazandırabiliriz.

Bu kısa yazıyla; buraya ne yazacağımı, nasıl yazacağımı ve bu bloga ilişkin düşüncelerimi ifade edebildiğimi düşünüyorum. Artık yazmaya başlayabilirim. Görelim bakalım, gelecek günler ne gösterecek, küp içinden ne sızdıracak. 

Lüzum üzerine şunu da açıkça belirtmeliyim ki; bu ifade ve niyetler sadece benimle ilgili olup, hiç bir şekilde sevgili blog ortağım Bilader'imi bağlamaz. O buraya istediğini, istediği şekilde yazabilir veya yazmayabilir. Her halükarda ortaklık payı %50'den aşağı düşemez. 
 
Son olarak; madem alıntı, video, fotoğraf, müzik ve aşk olmayacak dedik; öyleyse bu beş başlığa ilişkin tek kullanımlık hakkımı da bu yazıda kullanıp, meseleyi kapatayım: 

1. Fotoğraf: Carolyn Drake

2. Video ve Aşk :

3. Alıntı : Chuang Tzu 


Meyva vermeyen bir ağaç kadar
faydasız olsun bu yazdıklarım.
Dallarını meyvasına tamâ edip
kimse taşa tutmasın.
Bu yazdıklarım çok budaklı, cok bükümlü
bir ağaç kadar faydasız olsun.
O zaman marangozlar
kesip biçmeye değer bulmaz böyle bir ağacı.
Dokusu gevşek, gözenekleri geniş, reçinesiz
bir ağaç gibi faydasız olsun bu yazdıklarım.
Odun olmaz bu ağaçtan desinler,
yakmasınlar.
Faydasız olsun, yine de
bir ağaç gibi olsun bu yazdıklarım:
Kökü toprakta;
başı gökyüzüne dönük.
Belki kimse bahçesine dikmez,
şehrin bulvarlarına da sokmazlar onu.
Ama
uzak, kıraç bir ıssızlıkta
bunalmış bir yolcu
dibinde oturacağı,
sırtını dayayacağı bir ağaç buldu diye
ferahlarsa
bu yeter.

1 yorum:

  1. sevgili biLaderim yine öyle bir yükseltmişsin ki çıtayı ve oynadığımız plastik topu ne kafaya çıkabildim ne de çift yumrukla uzaklaştırabildim tehlikeyi! 12.katındaki kedili, börekli yazın gibi girecek boşluk aradım. bulamadım bir şey. sadece ibrahim tatlıses gibi saygı duydum.
    ama ve biliyorsun ki; kalenin bir anahtarı sen de. ister her saat başı yaz ister hiç bir şey yapma, otur kalenin burçlarına, her daim demli 42 numaralı tirebolu çayından bir yudum al, manzara-i umumiye bak ve şöyle de; “ulan bu bilader harbi çok güzel çay demliyormuş be” :))

    YanıtlaSil