Kasım 19, 2022

cumartesi mektupları




sevgili biladerim, kadim dostum ulrich!


eminim bu mektubu aldığında çok şaşıracaksın. doğrusu ilk yazma fikri oluştuğunda ben de biraz şaşırdım. sonra her şey ve herkes gibi alıştım. sevdim bu fikri.
aslında çok ani gelişti her şey.
hani bazen sebepsiz, anlık bir sevinç dolar ya insanın içine. öyle bir şeydi işte. gerçi her sonuçta olduğu gibi bunun da altında yatan bir sebep vardı. ve öyle sanıyorum ki bu sebep; dün akşam posta kutusunda arşivlediğim tüm mektupları bir sebepten -üzücü bir sebep- dolayı tek tek yok ederken seninle olan bir iki yazışmamıza da şahit olmamdı.
işte onlardan bir tanesi, şubat 2022 de yazmış olduğum kimsesiz isimli bulantı ve sıkıntı dolu blog yazımdan sonra bana elini ve dostluğunu uzattığın ve benim ketumluğum üzerine beni sıkıştırdığın mektuplaşmalardı.
dün ve bugün acayip canım sıkkındı. iki gündür dakikalarca yürüdüm sokaklarda, park ve bahçelerde. yürürken hem müzik dinledim hem düşündüm. çoğu vakit olduğu gibi bir çıkar yol bulamadım. gerisin geri eve döndüm. çok sık yapmadığım bir şeyi yapıp kendime çay yerine kahve koyarken birden seni aramak yerine sana yazmak fikri oluştu. uzun bir mektup yazmak istedim. aklıma ne gelirse. havadan, sudan, aşktan, şerbetten, filmlerden...
hem düşündüm de bana birisi durduk yerde, hiç beklemediğim bir vakitte böyle uzun bir mektup yazsa siyah audi3 hediye etmiş gibi sevinirdim. bunca yıllık tanışıklığımıza rağmen senin sevinç standartlarını kestiremiyorum tabi. belki e serisi bir mercedes, belki yerli ve milli togg'dur. yahut en sevdiğin yönetmenin film setidir. bilemiyorum. sonuç itibariyle çok sevinirdim ben.
bu beklenmedik çıkışıma senin de sevineceğini umut ediyorum. 
ha'bu arada, biliyorum söylememe gerek yok ama biliyorsun 'sağlamcıyımdır'. yanlış anlamaktan ve anlaşılmaktan, insanlara yük olmaktan ölesiye korkarım.
o yüzden bu mektuplar üzerine yük olmasın.
bir cevap verme telaşına düşmeni istemem.
hani senin şu közde kahvecinde (doğru mu hatırlıyorum, ağzını şapırdatarak kahve içeceğin yer?)  ya da salaş bir kahvehanede yahut bir denizin kenarında ben anlatıyormuş, sen dinliyormuş gibi yazıyorum. senin de bu haleti ruhiyede dinlemeni-okumanı temenni ediyorum sadece.
bloga da yazabilirdim. ama bloga yazmak istemedim.
malum benim son yazım pulsuz bir mektup, senin de maşallah avlonya kalesini'nin burçlarını aşan mektupların..
"vıcık vıcık" mektup dolmasın her yer dedim. 
böyle yazarken bir yandan da kendime muhalefet ediyorum.
ama kime ne değil mi?
blog bizim. hayat bizim. ellere ne?
belki de fikrimi değiştir, sen de izin verirsen bloga da koyarım.
bilemiyorum şimdi. her şey o kadar anlık ve değişken ki..
gerçi bloga koyarsam (yazarken yine sesli düşünüyorum) mektup işi bir disipline girer, her cumartesi olmasa bile on beşte, ayda bir sana yazmış, türk gibi başlayıp alman gibi sonlandırmış olurum bu ritmik yazı işini.
ama sana ulrich dememin bununla bir ilgisi yok.
sana yazma fikri gibi, birden dilime düştü ulrich adı da. bu isimde tanıdığım kimse de yok.
dedim ya ibrahim, mehmet değil de o an ulrich demek geldi içimden.
biliyorum ecnebi ismi.. şayet rahatsız ederse seni değiştirir, jonas da diyebilirim istersen:) sana kalmış..
hem önemli olan zarf değil mazruftur biliyorsun. zaten yazdıktan hemen sonra anlamına baktım. soylu, lider demekmiş ulrich.
eskiden bir arkadaşım -çok inanmasam da- hayatımıza denk düşen her şeyin bir anlamı, bir sebebi vardır gibi bir şeyler söylerdi. olumlu olumsuz  her durum için derdi bunu.
başıma kuş mu sıçtı, araba üzerime çamur mu sıçrattı ya da yolda yürürken hiç tanımadığım biri gülerek günaydın mı dedi hepsinin benimle ilgili sebebi varmış vb bir şeylerdi işte.. uzun zaman önceydi. tam olarak böyle de olmayabilir.
ama sana bilmeden ulrich dedim ya. sonucu, o arkadaşımı haklı çıkardı gibi şimdi..
soylu, lider kardeşim benim..
mektup yazmak demişken sanırım senin avlonya'daki mektuplarından mütevellit olsa gerek seninle benim aynı kişi olduğumuza dair tarihteki kadim inançlara olduğu gibi yaygın bir inanış var bu sosyal mecrada. konu "inanç" olunca çok müdahil olmuyorum, aksini ispat etmeye de çalışmıyorum. bir kaç kişi sordu. sadece aynı kişi değiliz diyorum. inanıp inanmadıklarına bakmıyorum. dedim ya kimsenin inancını ve fikrini yargılamak bana düşmez. böyle düşünüyorlarsa bunda bizim de bir payımız vardır diyorum. olayları akışına bırakıyorum.

bu arada, dün senin blogunda tavsiye ettiğin ahmet nerede? (after love-2020) filmini izledim. doğrusu iki günde yarım, yarım bitirebildim. ilk gün sıkıcı geldi biraz film. biraz da benim halet-i ruhiyem iyi değildi sanırım. oysa ikinci gün aynı film yağ gibi akıp gitti. filmlerin ve kitapların bir izlenme, okunma zamanı olduklarına inanırım. hatta ileri gidip insanlarla iletişimin de bir zamanı olduğuna inanırım. evet eşref saati diyebiliriz buna. bu bağlamda, biraz dikkat ile çoğu sorunlu ilişkinin aslında büyük sıkıntılara sebebiyet vermeden sağlıklı ilerleyeceğini düşünüyorum.
bu bahsettiğim ilişkinin her türlüsü için.
erkek-kadın, çocuk-ebeveyn, kardeşlik, arkadaşlık, amir-memur, öğretmen-öğrenci. aklına gelen tüm ilişki ve iletişimde.
ha tabi burada özne, insanlar olduğu için kitap ve film ayıklar gibi, insanları dur şimdi zamanı değil diye gereğinden çok hızlı dönen bu dünyada bekletmek mümkün olmayabilir. ama en azından bunu bilmek ve gerektiğinde insanlara zaman tanımak, geri çekilmelerini anlayışla karşılamak sağlıklı olur diye düşünüyorum. ne bileyim, onları sıkboğaz etmeden, özel alanlarına onlar istemediği takdirde girmeden, hayır cevabını kişisel bir saldırı ve reddedilmişlik duygusu ile beni sevmiyor diye algılamadan kabullenmek diyorum pek çok sorunu kaynağında çözebilir.
ama işte ne kadar yazsak da, okusak da ve bilsek de insanız. kırılganız. duygusalız. 
bak şimdi, bir filmden nerelere geldik... 
planlı bir yazı değildi. dediğim gibi havadan, sudan konuşmak, satır aralarında dertleşmek, en çok da bir şeyler yazmak, aklımdan geçenleri kağıda dökmek hafifletir diye düşündüm.
psikolojik mi bilmiyorum ama ve sanki o hafiflemeyi hissediyorum şimdi..:)

son tahlilde diyeceğim o ki;

iyi ki oradasın ve iyi ki ben sana bu mektubu yazabiliyorum.

sağlık ve muhabbetle.
her daim biladerin.
a.
.

zorunlu açıklama :
işbu mektup bulutlu ve kasvetli bir cumartesi öğleninde sevgili biladerim dikkatsiz beye anlık bir iç döküm-dışavurum tezahürüyle, hiç bir edebi kaygı gütmeden, tamamen içimdeki" baca kurumlarını"  bilader'in üstüne silkelemek maksadıyla yazılmıştır. ne var ki; aynı bilader'in fişteklemesi ve bunaltan ısrarı ile kalenin bedenlerine asılmıştır. sürç-i lisan ettiysek şimdiden affola.